|
||
![]() |
'Ben de sana sığınabilir miyim?' | |
SÜLEYMAN ÖZEROL | ||
Adamın genç kadına uzattığı kâğıtta bir şiir yazılıydı.
İnce mi ince bir sızı var Bakışlarının arkasında İçimi acıtan bir sızı Eritiyor beni gözlerinin karasında
Genç kadın şiirinin tamamını bu son dizeleri ile okuduktan sonra adama döndü. “Şiirde kendimi buluyorum. Sanki bütün cümleler bana yazılmış gibi. Neden böyle acaba?” diye sordu. Adam, genç kadının gözlerine baktı. Ellerini tutarken, “Beklentin gözlerine yansımış da ondan” dedi. Sıcağın etkisiyle üzerindeki havanın karıncalanır gibi dalgalandığı ovaya bakarken konuşmasını; “Sanatta, özellikle de edebiyatta herkes bir yerde kendini bulur. Ya düşündüğü, ya yaşadığı, ya da yazmak istediği karşısına çıkar. Duymak istediği güzel bir söz de olabilir. Kadın dediğin de duygusaldır. Adını söylemek bile gururunu okşar, hoşnutluk yaratır” diyerek sürdürdü. Genç kadın, “Kadın, kristal gibidir, hemen kırılabilir de... Hangi kadın ‘ben güçlüyüm, kırılmam’ diyorsa inanma” diyerek araya girdi. Adam onun yaşamındaki olumsuzlukların ve yalnızlığının verdiği etkiden dolayı hareketlerindeki hırçınlığını düşündü. O kadar ince duygulu olmasına karşın yaşama sert bakmak ve sert hareket etmek istediğini biliyordu. Nasıl mı? Adamda güçlü bir telepati duygusu vardı. Yani önsezisi çok güçlüydü. “Benim için, ‘sığınılacak liman’ demişti Çerkez kızı” dedi. Elleri hala ellerindeydi. Kadına sevgiyle baktı. Kadın adamın sağ koltuğunun altına girdi, başını kulağı kalbine gelecek biçimde dayadı. Kalbinin sesini duymak istiyordu. Sonra, sonra iyice dinlenmek… Kollarına adamın boynuna doladı, başını kaldırdı. “Ben de sana sığınabilir miyim?” dedi. Gözleri o kadar sevecen bakıyordu ki; o sert görünümlü görünmek isteği ortadan kaybolmuştu. Uysal bakışlarıyla gözleri yarı kapalı bir durumda olarak adama iyice sokuldu. Adam sağ elini kadının başının üstünde gezdirdi. Diğer eli ile atkuyruğu saçını aşağı doğru çekti. Genç kadının çenesi yukarı kalkınca dudaklarını araladı. “Sığınıyorsun zaten, belki de ta baştan beri bunun farkındasın” dedi adam. Genç kadın adamın boyunda daha da sıkı sarıldı. Kollarını sıkarken gözlerini kapadı. Gözyaşı kirpiklerine kadar gelip dağıldı. Adam, “Şiirlerini önce başka kime gönderdin?” diye sorunca gözlerini açıp heyecanla, “Hiç kimseye! Sen hariç!” dedi. Başını yeniden adamın göğsüne dayadı, iç çekerek konuşmasını sürdürdü. “Kadından iyi anlıyorsun. Ne güzel… Keşke her erkek biraz başarabilirse bunu” derken adamın gözlerine baktı. Etli kırmızı dudaklarını aralayarak bir davetiye gibi uzattı, adam eğildi dudaklarını kapatarak öptü. “Demek ki sığınmışsın sen bunları söylediğine göre” dedi. Birlikte uzanan ovaya doğru bir süre yürüdüler. Geri döndüklerinde hava kararmış, evlerde artık ışıklar parlıyordu. Adam, “Haydi, hoşça kal” dedi ellerini bırakırken. Şehre giden araca binerken de “Mutlaka geleceğim” diyerek el salladı. Araç hareket etti ve uzaklaşıp gözden kayboldu. Genç kadın eve döndü, içeri girer girmez kendisini yatağın üzerine attı. Birkaç kez o yana bu yana döndü, sırt üstü uzanırken ellerini dudaklarına götürdü. “Ne güzeldi kendisi, şiiri de. Sanki kendimi bulmuştum şiirlerinde. Kadın ruhundan da iyi anlıyordu. Keşke her erkek biraz bunu başarabilse ne iyi olurdu” diye düşündü. Şiiri anımsayınca adamın verdiği kâğıdı çıkardı çantasından çıkardı ve okudu.
“Aşk fısıltısı duymak ister kulakların Beklentinin yankılanması gözlerinde”
Bu dizeleri yeniden okudu ve düşündü… Sahi aşk fısıltısı duyabilir miydi? Neden olmasın? Oldukça geçti ve önünde yılları vardı yaşayacağı. Mutlu olmak onun da hakkıydı...
Ankara, 12 Şubat 2021 |
||
Etiketler: süleyman özerol |
|